Gezelim Görelim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gezelim Görelim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mayıs 2015 Cuma

The Wrinkles of The City, ISTANBUL by JR

Kolajı oluşturan fotoğraflar instagram/JR hesabından alıntıdır. Fotos by JR
Duyduk duymadık demeyin, İstanbul sokaklarında sanat var. JR şu sıralar IST.Festival kapsamında İstanbul’da ve fotoğraf tutkunlarını, sokak sanatı meraklılarını, macera perestleri ilgilendiren güzel bir projeye imza atıyor.

JR kimdir?


Şu anda o da kim? diyor olabilirsiniz ya da belki siz de çoktan JR’dan haberdar olmuş, hayranlıkla işlerini izliyorsunuzdur. Bilmeyenler için JR Fransız sokak sanatçısı ve fotoğrafçı. Kariyerine Paris duvarlarına graffiti yaparak başlıyor. Daha sonra Paris metrosunda bulduğu bir fotoğraf makinesiyle kendine farklı bir yol çiziyor. Duvarlardan yine de vazgeçmiyor, ama boyamıyor da, fotoğraflarını duvarlar vasıtasıyla geniş kitlelerle paylaşıyor.

Paris varoşlarında gençliği fotoğraflayıp duvarlara yapıştırdığı ilk projesi önce duvarlardan kaldırılıyor ama sonra yaptığı iş farkedilip belediye binası yakınlarında görücüye çıkıyor. Böylece sanatı yasallaşmaya başlıyor. 2007 senesinden itibaren pek çok projeye imza atıyor. Her yaptığı işte de toplumun sorunlarına bir yerlerden dokunuyor, hep anlamlı, hep etkileyici işler yapıyor.

12 Aralık 2013 Perşembe

Yeni Rota: Yine Asya


Yollara düşmeye iki haftadan az zaman kaldı ve biz rotamızı ancak yeni planlayabiliyoruz. İzinleri ayarlayalı epey zaman geçti geçmesine ama, dünya güzel, görülecek çok yer var diyip, her yere bakınıverdik. Karar vermek de iyice zorlaştı böylece. Önce yakınlar olsun diye düşündük, sonra uzaklar çağırdı sanki. Ayran gönüllüyüz ya, Küba’dan Afrika’ya, Patagonya’dan Filipinler’e kadar görmek istediğimiz her yer ya olursa diye incelendi, ama nafile… Seyahatten aylar öncesinden biletleri ayarlamak, ekonomik seyahatin en önemli adım taşıdır ama, olmadı işte, son dakikada her yer ateş pahası... Doğal afet faktörünü de unutmamak lazım. Sonra gidiş dönüş biletlerinden hayır gelmeyip tek yön biletleri incelemeye başlayınca olan oldu… Sonuç, ağzımızın tadına göre bir rota çıkardık kendimize.

22 Kasım 2013 Cuma

Kışın keyifli anları: NOEL PAZARLARI

(alm:Weihnachtsmarkt tür: Noel)
Foto: in.Stuttgart / Stuttgart-Marketing GmbH
Hiç unutmam iş hayatına atıldığım ilk yıllardı, kurban bayramı kara kışa denk gelirdi o zamanlar. İş hayatının yoğun temposundan yorgun düşmüş hemen herkesin tek keyfi, bayram tatilini fırsat bilip Avrupa’ya kaçmaktı. Herkes döndüğünde fotoğraflara bakılırdı, ama fotoğraflarda neredeyse arkadaşınızı bile seçemezdiniz. Zira dondurucu soğukta bir tek gözler görünecek kadar sarınmış arkadaşınızın ya gözlerini çok iyi tanımanız ya da gardırobunu biliyor olmanız gerekirdi. O zamanlar da, daha sonra ansızın o soğuklarda yaşamaya başladıktan sonra da savunduğum tek bir şey vardı. O da "Avrupa’ya kışın gitmeyiniz efendim (orta ve kuzey Avrupa için geçerli)". Avrupa’nın ilkbaharı, yazı, sonbaharı pek güzeldir, ama kışı soğuktur işte. Kışın neden ısrarla donmak istersiniz ki? Sonradan düşününce evet pek tabi kışın da gidilebilir dedim kendi kendime. Avrupa’yı kışın da güzel gösteren en azından donduğunuza değecek bir takım aktiviteler var elbette. Örneğin Noel hazırlıkları ve Noel pazarları…

15 Ağustos 2013 Perşembe

Dünyanın Alt Ucuna Yolculuk, TAZMANYA

Tazmanya’yı nasıl bilirsiniz? Benim aklıma Tazmanya denildiğinde ilk olarak çocukken Bugs Bunny ile maceralarını izlemeye doyamadığım çizgi film karakteri geliyor. Hani şu homur homur ortalarda kendi etrafında dönerek dolanan ve hemen hemen herşeyi yiyebilen canavar. Neredeyse hepimiz Tazmanya adını ondan öğrenmişizdir, böyle bir yer vardır dünya üzerinde ve bu canavar orada yaşamaktadır. Ama acaba nerededir, nasıl gidilir, neler yapılır hiç merak etmiş miydiniz?


Şimdi koltuklarınızın dik, masalarınızın kapalı olduğundan emin olun çünkü birazdan hep birlikte adını çizgi film karakteri olarak tanıdığımız Tazmanya Canvarının ana vatanına, dünyanın alt ucuna doğru yolculuğa çıkacağız.

25 Nisan 2013 Perşembe

Hollandalılar AMSTERDAM’ı Yarattı


Hollandalılar, ülkenin coğrafyasından ötürü yüzyıllar boyunca doğayla mücadele etmek zorunda kalmış, su baskınlarından korunmak ve güvenli yaşamak için çareler arayıp durmuşlar… Suyun toplanmasını engellemek için kanallar, suyu boşaltmak için yel değirmenleri inşa etmiş ve neredeyse tüm ülkeyi duvarlarla koruma altına almışlar. Hollandalıların yüzyıllar süren bu çabasını ve sonucunda elde ettikleri başarıyı en iyi ortaya koyan söz yine Hollandalıların kendi söyledikleri Tanrı Dünyayı, Hollandalılar ise Hollanda’yı yarattı atasözüdür.

Deniz seviyesinin altında olan ülkede, 12. yüzyıl sonlarına doğru Güney Denizi’nin (hol: ZuiderZee) ilerlemesine engel olmak için Amstel nehri kenarına bir baraj kurulur. Amstelredam yani Amstel Barajı… İşte Amsterdam’ın bilinen tarihi, bu baraj ve barajın üzerindeki küçük balıkçı kasabasıyla 13. yüzyıldan itibaren başlar. Zamanla isim değişikliğe uğrayıp Amsterdam olur ve şehrin yerleşimi yoğunlaştıkça yeni kanallar açılır, kanallar inşa edildikçe şehir büyümeye devam eder..

31 Ocak 2013 Perşembe

Güneydoğu Asya'da 4 Hafta, 4 Ülke...


“Bundan 20 yıl sonra, yaptıklarınızdan daha çok, yapmadığınız şeylerden ötürü hayal kırıklığı yaşayacaksınız. O yüzden düğümlerinizden kurtulup, uzaklaşın güvenli limanlarınızdan. Alize rüzgarlarını yakalayın yelkenlerinizde. 

Araştırın, hayal edin, kesfedin!

Mark Twain ***  

***Mark Twain’in yollara düşüren, ilham verici "Twenty years from now you will be more disappointed by the things you didn’t do than by the ones you did do. So throw off the bowlines, sail away from the safe harbour. Catch the trade winds in your sails. Explore. Dream. Discover.” sözünün Türkçe çevirisini bulamadığım için kendimce birşeyler karaladım. Hatalıysam affola:) 

Mark Twain’in dediği gibi; hayallerinin, tutkularının peşinden koşmalı insan, öyle ya bir kere geliyoruz dünyaya. Yoğun iş hayatı ve koşturmacaları arasında, biz bunu yapmaya çalışıyoruz da zaman zaman. Durduğu yerde durmak gibi bir kavramla henüz tanışamadığımız ise doğrudur. Hal böyle olunca gitmek-görmek-keşfetmek duygumuzu tatmin etmek için gidiyoruz biz öyle arada bir, yüreğimizin götürdüğü yerlere... Neden böyle bir başlangıç oldu derseniz, bir önceki yazımda paylaşmıştım; biz Güneydoğu Asya'ya gidiyoruz, hayallerimizi gerçekleştirmeye, hiç görmediğimiz renkleri görmeye diye... Gittik, gezdik, gördük ve döndük evimize... Herkesin de en kısa zamanda hayallerini gerçekleştirmesi dileğiyle, gelelim biz bu dört haftada nerelerdeydik...

12 Aralık 2012 Çarşamba

Güneydoğu Asya'ya doğru...

Ko Phi Phi Don, Phuket, Tayland © J.RAGA – HOA- QUI
Yıllar yıllar önce, ilk sevgililer günümüzdü, Tamer muhteşem bir kart yollamıştı bana... Kartta gördüğüm yerin gerçek olma ihtimali yoktu, o kadar güzel bir yerdi ki, gerçek olamazdı. Ama kartın arkasındaki bilgi öyle demiyordu, Tayland'da böyle bir yer vardı. Madem öyle, er ya da geç oraya gidilmeliydi...

Şimdi karttaki dileği gerçekleştirmeye gidiyoruz, her gün kapıdan çıkarken baktığımız o kareye... Aslında sadece ona değil, onunla birlikte Güneydoğu Asya'nın (zamanımız yettiğince) tüm güzelliklerini görmeye gidiyoruz.

18 Ekim 2012 Perşembe

Bal, Badem, Bük Diyarı DATÇA


Mekanım Datça olsun!
Can Yücel

Kapak fotoğrafından da anlayacağınız gibi birazdan okuyacağınız satırlar turkuaz renkli suyun hikayesidir, yani Ege’nin en güzel kıyılarına ev sahipliği yapan Datça Yarımadası’nın… Yani beş yıldızlı otellerin ve herşey dahil sistemlerin yerine butik otel ve aile işletmeciliklerinin bulunduğu, yollarının pek de komforlu olmadığı ama oksijeni, yeşili, turkuazı bol DATÇA... SIZ evet SIZ, sakinliği, dinginliği,  huzuru arayan sevgili gezi dostları... Devam edin... Oksijeni, huzuru ve tarihi hep ensenizde hissedeceğiniz güzel Datça'yı tanımak üzeresiniz... Tabi eğer henüz tanımıyorsanız...

Gelelim bizim hikayemize, bizim favori tatil mekanımız Kaş’tır, öyle ki eşimle de Kaş’ta tanıştık. O yüzden bizim için yeri hep ayrıdır. Ama geçtigimiz sene dillere destan olan Datça’yı da görme vaktidir dediğimizden beri  Kaş'ımızın yanı sıra bir de Datça'mız oldu. Bu sene de sıcaklar bastırmadan Temmuz ayında çevirdik direksiyonu Datça'ya, bal, badem ve bük diyarına... 

28 Eylül 2012 Cuma

Almanya'nın güneşi en bol şehri, FREIBURG*

Almanya'nın bir çok şehrinde doğa ve tarih hep içiçedir… Bir tarafta mimari, bir tarafta parklar, bahçeler ve hatta ormanlar... Kaosa alışmış gözlerimizin fazla düzeni yadırgamasından mıdır bilinmez ama, ilk görüşte kan kaynamaz bu şehirlere nedense ve sanki birşeyler eksik gibi gelir. Halbuki Freiburg farklıdır, cıvıl cıvıldır, hareketlidir. Her şeyden önce genç nüfusun çoğunlukta olduğu bir üniversite kenti ve Almanya'nın en güneşli şehridir. Aslında işin özü Freiburglular yaşamayı ve her daim şehrin sunduğu güzelliklerin keyfini çıkarmayı çok iyi bilirler. Her karışta, kaldırım duvar demeksizin soluklanan, hatta güneşlenen insan grupları vardır. Yer mekan önemli değildir, Freiburglular her yerde mutludur. Kanımca Freiburg'u daha da güzel yapan, mutlu insanlarıdır bu şehrin… 

12 Haziran 2012 Salı

Fransa'nın Gizli Cenneti, COLMAR


Cennet! Evet cennet gibi bir şehir Colmar... İlk olarak otoparklardan eski şehre giriyor ve araba yollarına yakın dolanıyorsanız, "nasıl, burası mı cennet?" diyebilirsiniz. Zira bize öyle olmuştu. Elimizde haritamız olmadığı için eski şehrin etrafından dolanıp durmuşuz, ama sonunda ayaklarımız bizi eski şehre getirdiğinde meydanlar cıvıl cıvıl ve insanlarla doluydu, keyfimizin yerine gelmesi uzun sürmedi.

Daha önce Colmar'ı Open Travel (http://opentravel.com/blogs/fairytale-destinations/) sitesinin yayınladığı Masalsı Destinasyonlar listesinde görmüştüm. O andan itibaren Freiburg ile komşu olan bu cennet şehir gezi listemize eklenmiş oldu.


31 Mayıs 2012 Perşembe

Akdeniz'in 300 günü güneşli kenti, MARSILYA



Annecy'den sonra direksiyonumuzu Güney Fransa'ya yani Provence-Alpes-Côte d'Azur bölgesine çevirdik. Akdeniz'in 300 günü güneşli şehri, Marsilya’ydı bu sefer hedefimiz…

Kimi zaman yağmurlu kimi zaman güneşli yolculuk boyunca (kullandıgımız yolun adı Autoroute du Soleil  - Günes yolu idi), güneye doğru ilerledikçe tanıdık ve bir o kadar da görülmesi gereken yerler birer birer tabelalarda kendini gösteriyordu; Grenoble, Orange, Avignon... Hatta bir ara tamamen taş evlerden oluşan kücük bir yerleşim dikkatimizi çekti, o kadar ki dönüş yolunda uğranmalıydı. Sonradan öğrendik ki burası Mornas'mış. 

20 Nisan 2012 Cuma

Fransa'nin Venedik'i, ANNECY

Dört günlük Paskalya tatili geldi çattı, iş yoğunluğu koşuşturmaca derken son güne kadar evde kalıp kalmayacağımız belli değildi. Tam da bu sırada Mart başından beri bize harika bir bahar yaşatan hava, yapacağını yapmış ve Avrupa'nın üstüne kara bulutlarını salıvermişti. Meteoroloji 4 günün de Stuttgart semalarında karanlık geçeceğini söylemesiyle, son dakikada arabayla ulaşabileceğimiz güneşli bir yerler aramaya başladık. İki seçeneğimiz vardı. Hırvatistan - Pula ya da Fransa - Marsilya... 300 günü güneşli Provenz şehri, Marsilya ağır basınca, Perşembe akşam kararımızı verip Cuma sabah apar topar düştük yollara. Haritaya göre en kısa yol İsviçre üzeri 918 km'ydi. Hem kısa hem de ekonomik olarak daha avantajlı bir yoldu bu. Çünkü ne kadar az Fransa'nın paralı otobanlarında olursak o kadar iyiydi, tabi ki bütçemiz için;). İsviçre'den bir kere alınan vinyet bir yıl geçerli oluyorken, Fransa otobanları tek seferlik geçiş için deve yüküyle para istiyor. 

26 Mart 2012 Pazartesi

Balkanların Incisi, MOSTAR

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 2-3 Ağustos 2011

Balkanlar Rotamızın birinci durağı; Plitvice Gölleri ve ikinci durağı Split yazılarını okumak için
http://gezgindirgezeninadi.blogspot.de/2012/02/dogal-cennet-plitvice-golleri.html
http://gezgindirgezeninadi.blogspot.de/2012/02/dalmacya-kylarnn-en-buyuk-sehri-split.html

Split'te gezimizin ardından tekrar düştük yollara, hedefimiz Balkanların incisi Mostar'dı bu sefer. Hırvatistan'dan sorunsuzca çıktıktan 1 saat sonra Mostar'a giriş yapmıştık bile. Daha ilk adımımızda içimizin bu kadar hüzünle burulacağını hiç beklememiştik, ama Hırvatistan'da dahi gördüğümüz kurşunla delik deşik olmuş evlerden burada daha fazla vardı haliyle. Bu manzara karşısında insan birden geçmişi gözünde canlandırmaya çalışırken buluyor kendini. Dışarıdan bakınca şehre hüzün hakimmiş gibi geliyor, içinize oturuyor o delik deşik evler, gözünüzde canlanıyor savaş. Hayat her ne kadar normal akışında olsa da, öfke okunuyor sanki herkesin yüzünden ...

22 Şubat 2012 Çarşamba

Dalmaçya Kıyılarının en büyük şehri, SPLİT

Diocletian Sarayı, Split Hirvatistan

Split, Dalmaçya bölgesinin en büyük şehri olmasının yanı sıra aynı zamanda en önemli şehri. İkinci durak noktamız olarak Split'i seçmemizde Dalmaçya'nın sahilleri ve adalarının ünü oldukça etkili oldu. Buna rağmen zaman kısıtı nedeniyle Hvar ve büyüleyici Bol plajına ev sahipliği yapan Brač adalarına gezimizi iptal etmek zorunda kaldık. Bu sefer olmadı ama bir daha ki sefere yolumuz kesin adalara düşecek. 

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 1 Ağustos

Balkanlar Rotamızın birinci durağı; Plitvice Gölleri yazısını okumak için
http://gezgindirgezeninadi.blogspot.de/2012/02/dogal-cennet-plitvice-golleri.html

8 Şubat 2012 Çarşamba

Doğal cennet PLİTVİCE GÖLLERİ

(Hirvatca :  Plitvička Jezera)
(Almanca :  Nationalpark Plitvicer Seen)



Adriyatik ve Balkanları içine alarak İstanbul'a doğru arabayla yol alacağımızı geçtiğimiz yaz büyük bir heyecanla blogumuza yazmıştım. Vee tabi ki gittik, gezdik, gördük, keyiflendik ve döndük...Ne yazık ki yoğun iş ve hayat temposu yüzündendir ki bir süredir blogla ilgilenemedim ve bu sürede anılarımızı bloga yazamadan  6 ay gecmis bile. O zaman hazır rahatlamışken hemen başlayayım yazmaya...

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 31 Temmuz 2011

28 Temmuz 2011 Perşembe

Adriyatik ve Balkanlar'a yolculuk...

Önümüzdeki günlerde hayallerimizi gerçekleştirmek üzere yola çıkıyoruz, heyecan hat safhada...Şubat ayından beri planlarını yapmaya çalışsak da, asıl hazırlıkların önemli kısmı son haftalara, hatta son günlere kaldı. Zaman yaklaştıkca sanki günler geçmek bilmiyor ama bir taraftan da yapmamız gerekenler yetişmiyor gibi...belki de bize öyle geliyordur:)



11 Temmuz 2011 Pazartesi

Avrupa'nın Başkenti; STRAZBURG

Summary: Strasbourg is one of the most important cities in Europe in terms of economy and politics. The city features the characteristics of both French and German architectures. Ill river flows through the city and it's possible to take a boat trip to enjoy city's picturesque on the water.  
Strasbourg Cathedrale / Cathedral of Our Lady of Strasbourg (Cathédrale Notre-Dame-de-Strasbourg) , Petite France and European Parliament are the most attractive touristic places of Strasbourg                                                                                   

Avrupa’nın başkenti lakabına uygun görülen iki şehir var sanıyorum; birincisi Brüksel ve ikincisi Strazburg. Avrupa Parlamentosuna ev sahipliği yapan bu şehirler Avrupa ekonomi ve politikasının da göz bebeği.
 
Strazburg - Ill Nehri
Strazburg (ing.- fra. Strasbourg, alm. Straßbourg) , Avrupa Birliği için önemli olmasının yanı sıra çok güzel, gezilesi, görülesi bir şehir aynı zamanda. Fransa’nın Almanya sınırında yer alan ve yapılarıyla değil ama iklimiyle Almanya’dan ayrışan şehir, ayrıca büyük bir üniversite kenti. Senelerce bir Almanların bir Fransızların eline geçmiş ve tarihteki bu gelgitli yolculuğunu günümüzde dahi mimarisiyle yansıtıyor. 

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 2 Nisan 2010

8 Haziran 2011 Çarşamba

2. Sene-i Devriye'mizde BODENSEE'deydik...

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 07 - 08 Agustos & 31 Ekim 2010

Summary: Bodensee is the 3rd biggest lake in Europe and located between 3 countries; Germany, Austria and Switzerland. In summer months, lots of hotels and pensions are full of tourists who want to enjoy fabulous view of the lake, nature and the sunny weather. Especially during school holidays it's nearly impossible to find anywhere for accomodation in the last minute. In German shores; Konstanz, Meersburg, Unteruhldingen, Überlingen, Friedrichshafen and Lindau are highly recommended to visit.                                                                                        


Bodensee'yi ilk duyduğumda, büyüklüğünü ve üç ayrı ülkeye sınırı olmasını şaşkınlıkla karşılamış, nasıl bir yer olduğunu bir türlü gözümde canlandıramamıştım. İlk seyahatimizde durduğumuz yerden karşı kıyıları görmeye çalışırken anladım büyüklüğünü. Avrupa'nın 3. büyük gölü olarak Bodensee (Konstanz Gölü) bu kadar uçşuz bucaksızsa, Avrupa'nın en büyük gölü Balaton kim bilir nasıldır, merak ediyorum...Karşısına geçip "Balaton" sen mi büyüksün ben mi desem güler herhalde:)
Saka bir yana Bodensee; Avusturya, Almanya ve İsviçre'nin tam ortasında yer alıyor. Suyu oldukça temiz, yüzmeye ve hatta içmeye de müsait. Öyle ki Almanya'nın Baden Würtemberg eyaleti olarak musluk suyumuz bu gölden temin ediliyor.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Aşığının gözünden Kaş...


Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 25 Temmuz  - 2 Agustos 2010 


Tatil bitti ve kürkçü dükkanına geri döndük, yeniden iş başı ve yeniden soğuk. Sanki yaz bitmiş, kış başlamış gibi döndüğümüzden beri. Geride bıraktıkrımız - şimdilik - içimizi ısıtmaya yetiyor diyelim ya da öyle avunalım:-)

Yaz tatilimiz 2,5 hafta sürdü. Çok yer gezdik, çok şey gördük,çok koşturduk... ama en uzun vaktimizi yine Kaş'ta geçirdik. E artık Kaş'ı anlatma vakti gelmiştir.

Tamer'le Kaş'ta tanışmamış olsaydık, yine de Kaş'a bu kadar çok ve sık giderdik herhalde. Tamer tanışmamızdan önce de senelerce yaz tatillerini Kaş'ta geçirirmiş ve bu biz olalıberi de degismedi.